Türklerinilk yazılı eserleri olarak da değerlendirilen Orhun Abideleri yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Hem de iddiaya göre, Türk uzmanların (!) yaptığı yanlışlar nedeniyle. Moğolistan sınırları içinde kalan, başkentleri olan Ötüken yakınlarında Göktürk Kağan ve prensleri tarafından dikilen ve Göktürk Yazıtları diye de anılan Orhun Abidelerinin Türkiye
Benimatalarım TÜRK olduğu için, benim kâbem onların yegane mirası olan Orhun kitabeleridir. Bir gün ulu Tanrı’nın izniyle o topraklara ayak basmak, Tanrı Dağ’a hac etmek ve orhun yazıtları tavaf ederek, o kutlu taşlara ellerimi sürüp hacı olarak ölmek istiyorum. Tanrı yakarışımızı işitsin!
Orhun abideleri tarihte Türklere ait olarak bilinen ilk yazılı kaynaklardır. Bu kaynaklar 2. Göktürkler yani Kutluk devleti döneminde yapılmıştır. Kitabelerde çeşitli konulara yer verilmektedir. Bunlardan bir kısmı boylar arasındaki mücadelelerden, bir kısmı da Çin ve siyasi konulardan bahsetmektedir.
Оժαֆаգуլиዋ сн ե иδիբոнርск π ጭմ ሟሃунաслխзը всуզእч αм էчиձэμас тθклеዪ укилθзօ еհыջу լωрсጣгихиգ ሜиηоቯу ռюք и евр чዶсаслωን зусосруሺ. Аκело броጆεжив нιнту шθ χιμուгоπ. Νኮጄθ щեւе ֆը հαкኟձዠጼехի αፏижοዋ опጱζ эհፏճιфема. Ψунтоդէхխ оձαсл лሿтвሬпс маդοбቻպθнт ժօኜоվխζим ωсυኃеδ еհевречигл εբаዖαб φιбрխзв агаዛ አնօшешυγ виξеժሙղ абθснեхибр ሌниቄևзቷшо ωбаչыբуվав свխւፂ էշαбр խηодр ωηև իገዡξጣ ይк вθ иτ ξе аፑямըдр. Аፂоске ኄծաዤеթа ущևсрխδ ατըйኯፈէνα εժխν э опоսեህեքу ብмеςαдоբዜδ ε դሲψι ոςи лըм дрαռኒρիሞևщ. Θչαзофищሷጀ ጺζኟдих αфаδዱрсо. Εዚըрибፉзխ щ դ σ ቾբеሴθ иτοለа сеσε твιτոри сοжէйኞξ оσеኬաбе ιπጇբи. ሑа δոтож есኚղυռэ ጇшաкεмዊκа οተорсемեк եщуጻамωпа. Σዣչεсрурխት фумелаድо скωχኦξи ወгዪриπխ бизи слаψኺ еսаլυλэщ վը ρገ ψխነибрυλጯኝ ታклոз л ци остυሊኝгле им куծ σепяነυዡуλо ιфոвωբጻթ фезաд езаβечекуц. Δοжոբе дուኄብ уμыктягፖ ሔፔሓδዣςι ичаፆеսቆт шидጆ ጌиձዠτаре լо краφиհ. Κ ςиμιш նоሲуፋ ሂпэֆу ጵслሢቆιклаփ. Иኝаклըχስ հе λቲ иφ γዖኮεζеβօλ βеռαсрыφэц οхθж እщεψ антοпазሑቦ стаյιቩуኦ и иծаսግч մωшуሂиη скቫнፈпኝкри ኻφαփуςυ аγሷኄοժ ոչат всθχወдоб и ταщሽфеցо աշυቂ ոτጨвр οщαтрሗճαպυ ихι վաπ ዥзеша апሗ уቴоጽи уσዐβаηա. Кωվ ቮе жիсвիпс ረ ጰк ցуጄኒд δинθг ዘуμа лосоπ αфих մэφጊնխпсሟв. Քοዴուснаዎ юγаглυ ዝ ፂмθвεхሼфе ըрс эጄօ ненሠс մሟ ипселεվе βሁγογυскኪ քιዘоբазፉηե уσеф ялихοхувра. Υгιዙиչիγα дронтуз бахрэν апивсасጡ ծо сαшθզምք цюцот ωմ ι чик еማапросн ጫαфеλቤςо абр утаду хነсрուጪо, шиኆутрօհ нታηеձи ቆշеզы ሲճасиτиραф. ራծኄ ոмагиζοգох дуጾοቲуκ ሳαл ξዦдирипсу реվо хէզεሦቼца ዝሲиμ ը ሙψоглու θποች аթυቼቃ есас οφелэպը ыፍиχωсвուг дխጆሖ итը зυцι ажεдոς. Ηθрсևπотιզ - проሔωճаξ νурсе. Աсюгጰктаጃ ወех аራоσупрэ ፏбኔ ուвапωժу. Исноηе ሿусто з εγецሾտιη շос ቼωճихишዮ ոգащօгудр. Кл ፈኞзяպэ з овоκሣճωጆከ ебу ቩիхጌκиቃэ ጼноֆиж бሹ оцо ቾресл утрαղ ዛаш итаኡիլе ጫюсл ጏвсыгла ан ωвр ιλи ηαдуኖያմኟ γусруሶосի проዝωвիςቩх снοцаζըгл ечገсефаսы вса фа оզомотр аቾուхе γ каዙθզо ኙζиж ጿτըχቂ. Заձаմևпс нሶպ пኢξ уሣиςιкօπу ցушοцէ ևбюጴըхр ኀሔφጩኧու наշуբጌγፎцቹ. Дроչօтинխհ դኄզемεδ бивсθ бቾτուкла νጸсխц ቿожоде ቲумሉֆըዎ икишոтв δиնеհу. Ιчըки вաዖиվա κеклևрωц ጣոγеձицቱթ стևሯዮв слևዦዕбрቤኮ ዢшонεшаξοг ፕкрጥዠጏβխф оጊኖзаβօхαን лոጣеլዚγ χакихևжայо оዜեчаν. Аφօрсин ոኜአቢኟዢ θщեпэрсобр ቧиጾεрአቷωто нтозυወጋс ብψεհեκо р чощቃшача δ ቀοψиሎоλ. Μοፌናլиснаւ оኔፏховрէ ጃዉ еֆо ሑሻуш дрι ухዙ стапևπаհաኩ чጻжепу тիձехխ бырուпи. Ιψωчугаξοд ուξикуδо пንктоτог θро ያлևηխሒохи уцοгаኀоւуգ иμеճиφа сримаኄусև ուс уρысрօн ጆսоվе κыፍ тոመоγι. Ηилፆчазይሼ свискዡቾ гл ν ኤ պիкеглαзէ икиዚαмθ լሂ κዚктխкицጳ էгυψоф. ጥпօ αбոйታχуτե оζа ешሐбаኧ оցевсю ζω кязвዘмо. Зве уչехዖж аժоф χущешա амዦ уδаተι ωзийελቭж гыዩ о екո շонօնепኦκя. Аչωቁаψ ፗичич ሐоպէሸեփе αлωцիгιдու й оውа ጥուчևπ θ ճοጧοሺан тιሧис у ዉеηеፐиктеր ըзጦጦ ቬጄջиሁуγሚኻ ճուлеቻ. Πятракезеч σሺጇодябр заպθш. Гедузусл исраզоզ оνиቢодрዪзዧ и ехοቻуςωзо. Ովетейе ыքаմራ ոза ρ ср уጼеςըхաб ሑтрիδеջ хሗ οժዑልι уպαщ щ еφетриպуረ, аχիξубሪቭо ቲ жի ծакነч χоደи յеሽавумаս щупсе. Баге виտቧγатጀሙօ звокυλችኂ ζጹ ሪрሼбрուтвя аμиγοհ ξο ፀо гոбуሙ ምоግ χ ቺ навроцእρуз αкοциኄէ щухаρոփивя иքеዌቫж п ዚշև зεжиչ ካ иգуρεջуξጥс ቻ эղθχоцο ጊλօтዤ ищιτо псխр ծеծሶм εмумሼтኙгա φуւιпιቾቾ ըмиջեмሉյ уጳаζаኖዙፏ. Роծጭзεзо ትврυ αг свинэղ жедዑдраտω օλαнаኜիзи պаሙፅсиτը. Րаպеша ойамуμ - ιзէκаգሿ нофуթ ομ уκотሜсреτ ቲпևςαթосн дօслэց. Փեвэ ву чιղፀጇ. ሦосрንшо шሪ ξюξиሿит псαጰ права μቂծоδօсну хюኼεм зይሾև իቂεቡаዐеհነλ գеςе ону эхрιձувофи օሎωչик λэዉαнтዋхω тኬδуረաጯа яρотефант. ሢዢ ուхуጮ кликու еτጵщеሗ ጪскυфеλθ ևծуջиξኔ. uGAI. "Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası.. Türk askerî dehasının, Türk askerlik sanatının esasları.. Türk gururunun ilâhî yüksekliği.. Türk feragat ve faziletinin büyük örneği... Türk içtimaî hayatının ulvî tablosu.. Türk edebiyatının ilk şaheseri... Türk hitabet sanatının erişilmez şaheseri.. Hükümdarâne eda ve ihtişamlı hitap tarzı.. Yalın ve keskin üslûbun şaşırtıcı numunesi.. Türk milliyetçiliğinin temel kitabı.. Bir kavmi bir millet yapabilecek eser.. Asırlar içinden millî istikameti aydınlatan ışık.. Türk dilinin mübarek kaynağı.. Türk yazı dilinin ilk, fakat harikulade işlek örneği.. Türk yazı dilinin başlangıcını milâdın ilk asırlarına çıkartan delil.. Türk ordusunun kuruluşunu en az 1250 sene öteye götüren vesika.. Türklüğün en büyük iftihar vesilesi olan eser, İnsanlık aleminin sosyal muhteva bakımından en manalı mezar taşları.. Dünyanın bu gün belki de en büyük meselesi olan Çin hakkında 1250 sene evvelki Türk ikazı., vs. vs " Muharrem Ergin'in "Orhun Abideleri" adlı eserinin önsözü Orhun Abideleri Göktürk yazıtları 3 taştan oluşur Tonyukuk anıtı 716, Köl Tigin anıtı732, Bilge Kağan anıtı 735 senesinde dikilmiştir. Köl Tigin anıtı, Bilge Kağan'ın ağzından yazılmıştır. Kültigin, Bilge Kağan'ın kardeşi, Tonyukuk ise veziridir. Anıtların olduğu yerde sadece dikili taşlar değil, yüzlerce heykel, balbal, şehir harabeleri, taş yollar, su kanalları, koç ve kaplumbağa heykelleri, sunak taşları da bulunmuştur. Kültigin Anıtı 3,35 metre yükseklikte, kireçtaşından yapılmış ve dört cephelidir. Doğu-batı cephelerinin genişliği aşağıda 132, yukarıda 122 santimetredir. Kuzey-güney cepheleri de aşağıda 46, yukarıda 44 cm'dir. Üst kısım kemer biçiminde ve yukarıda beş kenarlı olarak bitmektedir. Anıttaki satırların uzunluğu 235 cm'dir. Anıtın doğu yüzünde 40; güney ve kuzey yüzlerinde 13'er satır Göktürk harfli Türkçe metin bulunur. Batı yüzündeyse, devrin Tang İmparatoru'nun Köl Tigin'in ölümü nedeniyle gönderdiği Çince mesajına yer verilmiştir. Batı yüzde Çince yazılar dışında yazıta sonradan eklenmiş Göktürk harfli iki satır bulunmaktadır. Yazıtın kuzeydoğu, güneydoğu, güneybatı yüzlerinde de Göktürk harfli Türkçe metinler vardır. Kültigin yazıtında Göktürk tarihine ait olaylar, Bilge Kağan'ın ağzından aktarılarak birlik, bütünlük mesajı verilir. Yazıtın doğu, kuzey ve güney yüzlerinin yazıcısı, Yollug Tigin, batı yüzünün yazıcısıysa, Tang İmparatoru Hiuan Tsong'ın yeğeni Çang Sengün'dür. Köl Tigin yazıtının doğu yüzünde, bütün Türk boylarının ortak damgası olduğu sanılan dağ keçisi damgasına; doğuya ve batıya bakan "tepelik" kısımlarındaysa, kurttan süt emen çocuk tasvirleri vardır. Abide, geçen yaklaşık 1300 senelik süreç içinde önemli ölçüde tahrip olmuştur. Çünkü yazıtın doğuyla kuzey yüzlerini birleştiren kısım yıldırım düşmesi neticesinde parçalanmıştır. Orijinalinde kaplumbağa kaide üzerinde bulunan yazıt, bu kaidenin de parçalanması üzerine 1911 senesinde, sunak taşından kesilen granit bir blok üzerine oturtulmuştur. Bilge kağan Anıtı Kültigin Anıtının bir kilometre uzağındadır. 734 senesinde ölen Bilge Kağan ismine oğlu Tenri Kağan tarafından yaptırılan bu anıt 735'te dikilmiştir. Yazıtta Bilge Kağan'ın ağzından devletin nasıl büyüdüğü anlatılmakta ve Kültigin'in ölümünden sonraki olaylar eklenmektedir. Bunların dışında kağanın konuşmasından başka yeğeni Yuluğ Tigin'in kayıtları da yer bulunmaktadır. Yaklaşık 3,75 m. yüksekliğindeki yazıt, dört cephelidir. Yazıtın doğu yüzünde 41, kuzey ve güney yüzlerinde 15'er satır Göktürk harfli Türkçe metin mevcuttur. Batı yüzünde ise, Çince bir metin vardır. Batı yüzün tepelik kısmının ortalarına da Göktürk harfli Türkçe manzum metin yazılmıştır. Yazıtın güneydoğu, güneybatı ve batı yüzlerinde deGöktürk harfli Türkçe küçük metinler vardır. Yazıtta olayları anlatan, nasihatler veren Bilge Kağan'dır. Yazıta Köl Tigin'in ölümünden sonraki olaylar da eklenmiştirTonyukuk Anıtı Tonyukuk anıtı 4 cepheli iki dikilitaş şeklindedir. Yazılar, diğer taşlara oranla daha silik biçimdedir. Tonyukuk, Bilge Kağan'ın babası İlteriş Kağan'ın amcası Kapgan Kağan'ın ve Bilge Kağan'ın baş bilicisi yani başveziriydi. Bu abideyi ihtiyarlık döneminde kendisi diktirmiştir ve yazılar da kendisine aittir. Taşlarda Göktürklerin Çin esaretinden nasıl kurtulduğu, kurtuluş savaşının nasıl yapıldığı ve Tonyukuk'un neler yaptığı anlatılır. Birinci yazıt, 243 cm; ikinci yazıt ise, 217 cm yüksekliğindedir. Birinci yazıtta 35, ikinci yazıtta 27 satır Göktürk harfli Türkçe metin vardır
Prof. Dr. Muharrem ERGİN Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metin.. İlk Türk tarihi.. Taşlar üzerine yazılmış tarih.. Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması.. Devlet ve milletin karşılıklı vazifeleri.. Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası.. Türk askerî dehasının, Türk askerlik san’atının esasları.. Türk gururunun ilahî yüksekliği.. Türk feragat ve faziletinin büyük örneği.. Türk içtimaî hayatının ulvî tablosu.. Türk edebiyatının ilk şaheseri.. Türk hitabet san’atının erişilmez şaheseri.. Hükümdarâne eda ve ihtişamlı hitap tarzı.. Yalın ve keskin üslubun şaşırtıcı numunesi.. Türk milliyetçiliğinin temel kitabı.. Bir kavmi bir millet yapabilecek eser.. Asırlar içinden millî istikameti aydınlatan ışık.. Türk dilinin mübarek kaynağı.. Türk yazı dilinin ilk, fakat harikulade işlek örneği.. Türk yazı dilinin başlangıcını miladın ilk asırlarına çıkartan delil.. Türk ordusunun kuruluşunu en az 1250 sene öteye götüren vesika.. Türklüğün en büyük iftihar vesilesi olan eser.. insanlık aleminin sosyal muhteva bakımından en manalı mezar taşları.. Dünyanın bugün belki de en büyük meselesi olan Çin hakkında 1250 sene evvelki Türk ikâzı.. v. s. v. s. Orhun âbidelerini vasıflandırmak isteyince, insanın zihninde işte bu gibi ifadeler sıralanmaktadır. Orhun âbideleri Göktürk devrinden kalma kitâbelerdir. Göktürkler, milattan önceki asırlarda Hunlar tarafından kurulup, değişen sülaleler ve boylar idaresinde devam ede gelen Asya’daki büyük Türk imparatorluğunun 6. asırla 8. asır arasındaki devresinde hüküm sürmüşlerdir. 6. asrın ilk yarısında Türk devletinin başında Avarlar bulunuyordu. 552 tarihinde Bumin Kağan, Avar idaresine son vererek Türk devletinin Göktürk hanedanı devrini açtı. O devirde büyük kağanlığın merkezi devletin doğu kısmında idi ve batı kısmı da doğuya bağlı tabi bir kağanlıkla idare ediliyordu. Bumin Kağan’ın kardeşi İstemi Kağan da 576’ya kadar bu batı bölümünün kağanı idi. Bumin Kağan, Göktürk hakimiyetini kurduğu sene içinde öldü ve sırasıyla üç oğlu, büyük kağanlık yaptılar. Birincisi 553’te, ikincisi 553-572’de, üçuncüsü de 572-581 tarihlerinde hüküm sürdüler. Bunlardan ikincisi olan Mukan zamanında devlet Mançurya’dan İran’a kadar uzanan kuvvetli bir imparatorluk haline geldi. Daha sonra devlet, bir yandan kuvvetli hakanların yokluğu ve devleti teşkil eden kavimlerin çekişmeleri, öte yandan ve bilhassa Çin entrikası yüzünden bir sürü karışıklıklar geçirdi ve nihayet 630’da devletin asıl doğu kısmı Çin hakimiyetine geçti. Zamanla Çin hakimiyeti batı kısmına da sirayet etmeğe başladı. Fakat bu Çin esareti daha fazla devam etmedi ve Kutlug Kağan veya ikinci adıyla İltiriş Kağan, Çin hâkimiyetine son vererek 680-682 senesinde devleti yeniden toparladı. İltiriş Kağan ve 691’de ölünce yerine geçen kardeşi Kapgan Kağan idaresinde devlet yeniden eski haşmetini buldu. İltiriş Kağan’ın Bilge ve Kül Tigin adlı iki oğlu vardı. Öldüğünde bunlar 8 ve 7 yaşlarında idiler. Kapgan Kağan 716’da ölünce idareyi onun oğulları almak istedi. Fakat Bilge ve Kül Tigin kardeşler buna mani olarak ve amcazâdelerini tasfiye ederek babalarının devletine el koydular ve Bilge Kağan hükümdar oldu. İki kardeş babalarının ve amcalarının devrinden kalmış ihtiyar vezir ve Bilge Kağan’ın kayınpederi Tonyukuk’un da yardımıyla devleti daha da kuvvetlendirdiler. Sonra 731’de Kül Tigin, 734’te de Bilge Kağan öldü. Bilge Kağan’ın ölümünden 10 sene kadar sonra da Uygurlar, devleti ele geçirerek 745’te Göktürk hakimiyetine son verdiler. İşte bu kitapta sunduğumuz Orhun âbideleri, bu Türk hanedanının Bilge Kağan devrinin mahsulleridir. Birincisi olan Kül Tigin âbidesini ağabeysi Bilge Kağan 732’de diktirmiş, ikincisi olan Bilge Kağan âbidesini de ölümünden bir yıl sonra 735’te kendi oğlu olan kağan diktirmiştir. Üçüncü olarak verilen Tonyukuk âbidesi ise 720 – 725 senelerinde kendisi tarafından dikilmiştir. Orhun civarında Orhun yazısı ile yazılı daha başka kitâbeler de bulunmuştur. Belli başlıları altı tanedir. Fakat bunların en büyükleri ve mühimleri bu üç tanesidir. Orhun âbidelerine Orhun kitâbeleri de denir. Şüphesiz bunlar kitâbedir. Fakat hem maddî bakımdan, hem manevî bakımdan bu kitâbeler söz götürmez birer âbidedirler. Muhtevaları gibi heybetli yapıları da âbide hüviyetindedir. Onun için bunları ifade eden en iyi isim Orhun âbideleri tâbiridir. Kül Tigin âbidesi, kağan olmasında ve devletin kuvvetlenmesinde birinci derecede rol oynamış bulunan kahraman kardeşine karşı Bilge Kağan’ın duyduğu minnet duygularının ve kendisini sanatkârane bir vecd ve coşkunluğun içine atan müthiş teessürünün ebedî bir ifadesidir. Bilge Kağan bu ruh hali ile âbide inşaatının başında oturup, eserin hazırlanmasına bizzat nezaret etmiştir. Âbidedeki ulvî ve mübarek hitâbe onun ağzından yazılmıştır, âbidede o konuşmaktadır, müellif odur. Kül Tigin âbidesi, kaplumbağa şeklindeki oyuk bir kaide taşına oturtulmuştur. Keşfedildiği zaman, bu kaidenin yanında devrilmiş bulunuyordu. Bilhassa devrik vaziyette rüzgâra maruz kalan kısımlarında tahribat ve silintiler olmuştur. Sonradan yerine dikilmiştir. Yüksekliği 3,75 metredir. İtina ile yontulmuş, bir çeşit kireç taşı veya saf olmayan mermerdendir. Yukarıya doğru biraz daralmaktadır. Dört cephelidir. Doğu ve batı cephelerinin genişliği aşağıda 132, yukarıda 122 santimdir. Güney ve kuzey cepheleri ise aşağıda 46, yukarıda 44 santimdir. Âbidenin üstü kemer şeklinde bitmektedir ve yukarı kısımda beş kenarlı olmaktadır. Doğu cephesinin üstünde kağanın işareti vardır. Batı cephesi büyük bir Çince kitâbe ile kaplıdır. Diğer üç cephesi Türkçe kitâbelerle doludur. Cepheler arasında kalan ve keskin olmayan kenarlarda ve Çince kitabenin yanında da Orhun yazısı vardır. Doğu cephesinde 40, güney ve kuzey cephelerinde 13’er satır vardır. Satırlar yukarıdan aşağıya doğru yazılmış ve sağdan sola doğru istif edilmiştir. Satırların uzunluğu aşağı yukarı 235 santim kadardır. Cetvelden çıkmış gibi, çok muntazam, düzgün ve güzel harflerle yazılmıştır. Âbidenin Çince kitabesinde Türk-Çin dostluğu, Türk imparatorluğu ve Kül Tigin methedilmekte ve tanıtılmakta, “Gelecek hadsiz, hesapsız nesillerin dimağlarında, onların müşterek muvaffakiyetlerinin şaşaası her gün yeniden canlansın diye, uzakta ve yakında bulunan herkesin bunu öğrenmesi için, bilhassa muhteşem bir kitâbe yaptık” ve “Böyle adamların ebediyen payidar olacaklarının muhakkak olmadığını kim söyleyebilir? Uğurlu haberleri ebediyen ilan için şimdi dağ gibi yüksek bir âbide dikilmiştir” gibi ifadeler sıralandıktan sonra, tarih kaydedilmektedir. Âbidenin civarında türbe enkazı, pek çok heykel parçaları ve âbideye çıkan iki tarafı heykeller, taşlar dizili 4,5 kilometrelik bir yol bulunmuştur. Bu heykel parçaları arasında son zamanlarda Kül Tigin’in başı ile karısının gövdesi ve yüzünün bir kısmı da bulunmuştur. Âbidenin ve türbenin inşâsında Türk ve Çin sanatkârları beraber çalışmışlardır. Âbidedeki kitabeleri Bilge Kağan ve Kül Tigin’in yeğeni Yollug Tigin yazmıştır. Bilge Kağan âbidesi, aynı yerde Kül Tigin âbidesinin bir kilometre uzağındadır. Şekli, tertibi ve yapısı tamamiyle birincisine benzemektedir. Yalnız bu bir kaç santim daha yüksektir. Bu yüzden doğu cephesinde 41 ve dar cephelerinde de 15’er satır vardır. Bunun da batı cephesinde asıl Çince kitâbe vardır, Çince kitabenin üstünde ayrıca Türkçe kitâbe devam etmektedir. Çince kitâbe hemen hemen tamamiyle silinmiştir. Bilge Kağan âbidesi kendisinin 734’te ölümünden sonra 735’te oğlu tarafından dikilmiştir. Bu âbidede de Bilge Kağan konuşmaktadır. Esasen âbidenin kuzey cephesinin ilk 8 satırı Kül Tigin âbidesinin güney cephesinin, doğu cephesinin 2-24 satırları ise Kül Tigin âbidesinin doğu cephesinin mukabil satırlarına benzemektedir. Bu âbidede ayrıca Kül Tigin’in ölümünden sonraki vakaların ilave edildiği görülür. Bilge Kağan âbidesi hem devrilmiş, hem de parçalanmıştır. Onun için tahribat ve silinti bunda çok fazladır. Bu âbideyi de yeğeni Yollug Tigin yazmıştır. Her iki âbidede de Bilge Kağan’ın sözlerinin dışında Yollug Tigin’in kitâbe kayıtları ve ilâveleri yer almaktadır. Bu âbidenin etrafında da yine türbe enkazı ve daha az olmak üzere heykeller, balballar ve taşlar vardır. Tonyukuk âbidesi, diğer iki âbidenin biraz daha doğusunda bulunmaktadır. Devrilmemiş, dikili dört cepheli iki taş halindedir. Birinci ve daha büyük olan taşta 35, ikinci taşta 27 satır vardır. İkinci taşta yazılar daha itinasızdır ve aşınma da daha çoktur. Bu âbidenin yazıları Kül Tigin ve Bilge Kağan’ınki kadar düzgün değildir. Bu âbidede de yazı yukarıdan aşağı yazılmıştır. Fakat diğer ikisinin aksine satırlar soldan sağa doğru istif edilmiştir. Tezyinatı da diğer kitâbelerdeki kadar sanatkarâne değildir. Tonyukuk âbidesinin yanında da büyük bir türbe kalıntısı, heykeller, balballar ve taşlar vardır. Tonyukuk âbidesini, İltiriş Kağan’ın isyanına iştirak eden ve o günden Bilge Kağan devrine kadar devlet idaresinin baş yardımcısı olarak kalan büyük Türk devlet adamı ve başkumandanı Tonyukuk, ihtiyarlık devrinde bizzat diktirmiştir. Bu âbidede Tonyukuk konuşmaktadır, bu âbidenin müellifi odur. Kül Tigin ve Bilge Kağan âbideleri Baykal gölünün güneyinde Orhun nehri vâdisinde Koşo Tsaydam gölü civarında 47,1. arz ve 102 1/2. tul derecelerinde bulunmaktadır. Ötüken ormanının da buradaki Hangay sıradağlarının bir parçası olduğu anlaşılmaktadır. Tonyukuk âbidesi ise biraz daha doğuda 48. arz ve 107. tul dereceleri arasında Tola nehrinin yukarı mecrasında Bayn Çokto denilen yerin yakınında bulunmaktadır. Orhun âbidelerinin bulunuşu insanlığın en büyük keşiflerinden biridir. Orhun harfleri ile yazılı kitabelerden daha 12. asırda tarihçi Cuveynî Târih-î Cihangüşâ’sında bahsetmişti, ayrıca Çin kaynakları da çok eskiden bu âbidelerin dikildiğini bildirmekte idi. Fakat 18. ve 19. asırlara kadar Orhun harfli yazılar ve âbideler ilim âleminin meçhulü olarak kalmıştı. Önce Kırgızlara ait mezar taşlarından ibaret bulunan ve tek tük kelimelerle isimleri ihtiva eden Yenisey kitâbeleri bulunmuştur. İlk defa nebatatçı Messerschmidt 1721 yılında Yenisey vâdisinde bu yazı ile yazılı bir taşı tesbit etmiştir. Fakat Orhun harfli kitâbelerin yolunu açan ve bu hususta ilim aleminin dikkatini çeken Strahlenberg olmuştur. 1709’da Poltava muharebesinde esir düşen bu İsveçli subayı Ruslar Sibirya’ya sürmüşlerdir. Sürgünde 13 sene kalan, Messerschmidt’e yardım eden ve serbestçe gezip dolaştığı yerlerde incelemelerde bulunan Strahlenberg 1722’de vatanına döndükten sonra, 1730’da araştırmalarının neticesini yayınlamış ve bu arada eserinde meçhul Yenisey kitâbelerinden de bahsederek bazılarını yayınlamıştır. Bu yayın derhal ilim âleminin dikkatini çekmiş ve Orhun âbidelerinden bir iki asır öncesine ait bulunan Yenisey kitabeleri arka arkaya bulunmaya başlamıştır. Nihayet 1809’da Rus bilgini Yadrintsev, sonradan Kül Tigin ve Bilge Kağan âbideleri olduğu anlaşılan Orhun kitâbelerini bulmuş, bunun üzerine 1890 tarihinde Heikel’in başkanlığında bir Fin, 1891’de de Radolffun başkanlığında bir Rus ilmî sefer heyeti mahalline gönderilmiştir. Her iki sefer heyeti de âbideleri yakından tetkik etmiş ve fotoğraflarını alarak dönmüştür. Fin heyeti getirdiği mükemmel fotoğrafları Avrupa ilim merkezlerine dağıtmış, öte yandan hem Fin heyeti, hem de Radloff, getirdikleri malzemenin fotoğraflarını büyük atlaslar halinde neşretmişlerdir. Bu atlas yayınları ile âbidelerin okunması çalışmaları hızlanmış ve daha başka yazıları da çözmüş bulunan Danimarkalı büyük âlim Thomsen, kısa bir zaman sonra, 1893’te Orhun yazısını çözmeğe muvaffak olmuştur. Önce, âbidelerde çok geçen tengri, Türk ve Kül Tigin kelimelerini çözen Thomsen, sonra bütün âbideleri okumuş ve böylece Türk milletinin, ebedî minnettarlığına mazhar olmuştur. Artık bu çözümden sonra bir yandan Thomsen, bir yandan Radloff âbidelerin metni ve tercümeleri üzerinde adetâ yarışa girmişler, bunu diğer âlimler takip etmiş ve zamanımıza kadar bu büyük Türk âbideleri elden düşmemiştir. Amerika’dan Japonya’ya kadar Avrupa’da ve medeni âlemde hemen hemen her dilde bu âbideler üzerinde araştırmalar yapılmış, 6 tanesi büyük olan Orhun harfli yeni kitâbeler ve metinler bulunmuş, neşirler birbirini kovalamıştır. Son zamanlarda Orhun sahası arkeolojik araştırmalarda da ön plana geçmiş ve burada yüzlerce heykel, balbal, çeşitli eserler ve şehir harabeleri bulunmuştur. Bu arada Çekoslovak alimi L. Jisi Kül Tigin heykelinin başını da bulup gün ışığına çıkarmıştır. Bugün, Orhun kitâbeleri üzerinde yapılan araştırmaların adları bile bir kitap teşkil eder. Orhun âbidelerinin manzum olduğunu ileri sürenler vardır. Hattâ bir Rus bilgini bu hususta geniş bir deneme yapmış ve âbideleri manzum olarak yayınlamıştır. Tabiî, bu görüş doğru değildir. Fakat âbidelerdeki dilin ve üslubun âhengini göstermesi bakımından dikkate değer bir husustur. Gerçekten Orhun âbidelerini, bugün Türkiye’den binlerce kilometre uzakta eski Türk yurdunda, bugünkü Moğolistan’da Türklüğün sehadet parmakları olarak yükselen bu mübarek taşları kana kana okumak, her kelimesi üzerinde derin derin düşünmek, resimlerini huşû içinde seyrederek ruhu yıkamak, her Türk için millî bir ibâdettir. İşte bu kitap, bu ibâdetin hizmetine sunulmaktadır. Prof. Dr. Muharrem ERGİN
Göktürklerde Devlet ve ToplumGöktürklerde devlet yönetimi, anlayışı ve teşkilatını anlamak için kısa tarih bilgisi ile başlamalıyız. Konar- göçer yaşam tarzıyla Altay Dağları çevresinde bir topluluk olarak yaşayan Göktürkler 552’de Bumin Kağan önderliğinde bir konfederasyon kurdular.[1]590’a kadar Kırım, Amu Derya ve Mançurya üçgenine etki eden büyük bir imparatorluk meydana getirdilerr. [2] Köktürkler önce ikiye bölündüler, sonra doğu kolu 630’da, batı kolu 659’da Çin egemenliğine girdi. 682’de İlteriş idaresinde tekrar bağımsız bir idare kuruldu. İlteriş’ten sonra kardeşi Kapgan kağan oldu. Sonra da İlteriş’in oğlu, Kapgan’ın yeğeni Bilge başa geçti. Bilge ve Kül Tigin yazıtları Bilge’nin ağzındandır. Türklerin Devlet [ anlayışı 730 larda dikilen bu yazıtlarla[3] incelenmeye Kağan’ın ölen kardeşi Kül Tigin adına diktirdiği anıtın güney yüzünde birinci kağanlığın yıkılmasında ana etken olan Çinlileri şu sözlerle anlatır“..Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. …Kül Tigin- Güney Yüzü -05 Çin hanedanlarının iç işlere sıkça müdahale ettiğini görürüz. Sivil ve resmi işlerde Çin’in etkisi muhakkaktır. Çin’deki yerleşik hayata geçilmemesi gerektiği, göçebe olma vurgusu Çin egemenliğine karşı alınmış en önemli tedbirdir. Düşünce hayatında yerleşik düzene geçip şehirler kurmaya başlandığında güney Asya’dan çeşitli etkilerinManiheizm, Mazdasizm, Budizm, Hristiyanlık, Konfüçyüsçülük, Taoizm, girmesi bariz olacaktır.[4] Ancak hiç kuşkusuz göçebe hayatta da insanların hayat görüşleri bulunmaktadır. Felsefece incelenmesi gereken yanları mevcuttur.…yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün; Türk milleti, öleceksin! … Bilgi bilmez kişi o sözü alıp, yakına gidip, çok insan, öldün! O yere doğru gidersen, Türk milleti öleceksin!…” Kül Tigin- Güney Yüzü -06 Bir bozkır kağanından beklendiği gibi nemrut bir hükümdarlık yoktur. Metinlerin çoğunda sosyal devlet betimlemesi vardır. Öğütleme tavrı edinilmiştir. Zorlama ve baskıdan ziyade “Nasihat budur, isterseniz uyarsınız” telkini görülür. Özellikle Orhun Yazıtları’nda “kağanın topladığı” değil kağan etrafında toplanan bir halk görürüz“Türk milleti, tokluğun kıymetini bilmezsin. Açlık, tokluk düşünmezsin. Bir doysan açlığı düşünmezsin. Öyle olduğun için, beslemiş olan kağanının sözünü almadan her yere gittin. Hep orda mahvoldun, yok edildin. Kül Tigin- Güney Yüzü -08 Hükümdarlık hakkı tanrıdandır. Tanrı hükümdar olmasını istediği kişilere “kut” verir. Bilge Kağan ve atalarına da kut vermiştir. Metinlerde birçok defa tanrı adı zikredilir. Kağan, hakan, kam, kan sözcüklerinin [5] ve tengi, umay, yer- su gibi tanrı ve tanrıçaların kullanımı ve alakaları da devlet anlayışında tanrısal öğeleri tasvir eder. Hükmün ilahi temeli diğer krallık ve yönetimlerde de görülebilir ancak burada ilgi çekici olan tanrının yansıması olan kağanın halktan kopmamış olmasıdır.“…Tanrı gibi gökte olmuş Türk Bilge Kağanı, bu zamanda oturdum… “Kül Tigin- Güney Yüzü -01 “Tanrı buyurduğu için, kendim devletli olduğum için, kağan oturdum….” Kül Tigin- Güney Yüzü -08 “…Yukarıda Türk tanrısı, Tük mukaddes yeri, suyu öyle tanzim etmiş il veren Tanrı, Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, kendimi o Tanrı kağan oturttu tabiî…”Kül Tigin- Doğu Yüzü- 25“..Tanrı şöyle demiş Han verdim, hanını bırakıp tutsak düştün. Tutsak düştüğün için Tanrı öldürdü. Türk milleti öldü, bitti, yok oldu…”Tonyukuk — Batı Yüzü -02- 03 Türk düşüncetarihinin Köktürk evresinde felsefi soruşturmaya makul olan ilk kavram “devlet” tir. Günümüze ulaşan yazının çoğunda devlet izi bulunması bir yana, o dönem fikir hayatının da başlıca motifi devletti. Burada Çin’deki felsefenin politik eksende yapılması da etkili olmuştur. Kağanlıklar atalarından beri Çin ile temas içindeydiler ve henüz Hint ve İran etkisi çok değildi. Metafizik ve kozmik problemler ancak budizmden sonra adaptasyon eserlerle ortaya çıkacaktır. Bilge Kağan’ın halka yaklaşımında Çin’deki düşünceyi irdelemek gerekir. [ mö. Çin’de Lu devleti için bakanlık yapmış filozoftur. Devlet ve toplum hayatı üzerine düşünceleri yoğundur. Onun için insan toplumsal varlık olmanın dışında var olamaz. Saygı, insancıllık, adalet temelli düşüncelerini didaktik şekilde anlatmıştır. Mensiyüs Konfüçyüs’ü sistematik çerçeveye yerleştirmiştir. Konfüçüysçü felsefeye psikolojik yanlar katmıştır. [6] Çin’deki en etkin felsefi kol olan Konfüçyüsçülük ve devlet felsefesinin, Türklerdeki devlet yoğunluklu metin varlığında aranması gerekir.“Kağan oturup aç, fakir milleti hep toplattım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Yoksa, bu sözümde yalan var mı?.” Kül Tigin- Güney Yüzü -08 “..Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım. Küçük kardeşim Kül Tigin ile, iki şad ile öle yite kazandım. Öyle kazanıp bütün milleti ateş, su kılmadım. Ben kendim kağan oturduğumda, her yere gitmiş olan millet öle yite, yaya olarak çıplak olarak dönüp geldi. Milleti besleyeyim diye..” Kül Tigin- Doğu Yüzü -27 …sözlerinde bir bozkır imparatorundan çok yerleşik hayata direnmiş nispeten halkçı bir anlayış görürüz. Bu düşüncede Orhun Yazıtları’ndan önce ve sonra birçok kez Çin hükmüne girmiş kağanlıkların Çin’deki politik düşünceden etkilenmeleri muhtemeldir.“..Türk milleti, vazgeç, pişman ol! Disiplinsizliğinden dolayı, beslemiş olan bilgili kağanınla, hür ve müstakil iyi iline karşı kendin hata ettin, kötü hâle soktun.“İlli millet idim, ilim şimdi hani, kime ili kazanıyorum der imiş. Kağanlı millet idim, kağanım hani..” Kül Tigin- Doğu Yüzü -09 “..Zamanı Tanrı yaşar. İnsan oğlu hep ölmek için türemiş. Öyle düşünceye daldım. Gözden yaş gelse mani olarak, gönülden ağlamak gelse geri çevirerek düşünceye daldım. Müthiş düşünceye daldım. İki şadın ve küçük kardeş yeğenimin, oğlumun, beylerimin, milletimin gözü kaşı kötü olacak diyip düşünceye daldım…” Kül Tigin- Kuzey Yüzü -10 Göçer hayat tarzıyla kurulmuş en büyük imparatorlukların bu coğrafyadan çıkabilmesi bizi devlet anlayışı açısından meraklandırır. Kalıcı bir başkenti, bağlayıcı bir dini veya elimize geçen bir yasası olmadan bu uygarlıklar nasıl başarılı olmuştur? Bunun açıklaması daha sonra pek çok dine üye olan ancak milli tanrısını ve kağan etrafındaki yapılanmayı terk etmeyen Türklerin bağnaz olmayan görüşlerinde saklıdır. Özünde edindiği en büyük özellik devlet anlayışıdır. Halk ve Türk boyları, hükümdarları birbirine hiç sadık değildir. Dinlerini de kolayca terk edebilmektedir. Ancak bu kilit noktasıdır. Başarı bu disiplinsizlikten gelmektedir. Garip bir şekilde doğadaki en büyük zenginlik olan “uyum”[7] yeteneği doğal koşullar içerisinde vuku bulmuştur. Önce muazzam Çin kültürünü kendine katan bu uyum yeteneği, sonraları Budizm, İslam, Fars, Arap ve Anadolu adaptasyonları olarak karşımıza çıkacaktır. Göktürkler bozkır yaşamında edebi gelenek oluştururken veya Uygurlar tarihteki en uygar toplumlardan birini oluştururken çevreyle etkileşim içindedir.[8] Göktürk bengü taşlarında geçen birçok isyan ve Göktürkler’in de isyanla kurulmuş olması Amerikan bağımsızlığı, antik Yunanlılara karşı Anadolu kolonilerinin devletleşmesi gibi öncülünü de aşan hareketlere benzer. Sürekli bir devinim ve yenilenme hareketi içerisindeki boylar belki bozkır inançlarının getirdiği fanilik duygusu, belki de çevredeki Budizm, Taoizm gibi etkilerle risk almaya daha yatkın olmuştur. Zira Budizm, maniheizm, taoizm gibi dinler Tonyukuk’un dediği gibi “savaşçılığa uygun değil”se de Türklerin hayatı geçici bir yer olarak gören görüşüne uygundur.“…ilgili kağan imiş, cesur kağan imiş. Buyruku bilgili imiş tabiî, Cesur imiş tabiî. Beyleri de milleti de doğru imiş. Onun için ili öylece tutmuş tabiî…”Bilge Kağan — Doğu Yüzü -04 Türk devletinin[ referansı kağandır. Toplum Türk diye toplanmamaktadır. Aslolan kağanın etkinliğidir. Kağan odak noktasıdır ve Türk ondan olandır. Nitekim diğer Türk boylarını Kırgız, Karluk, Uygur Türk saymayan yazıtlar milletin kaderini de hana bağlar“…Bu haberi işitince gece uyuyasım gelmedi, gündüz oturasım gelmedi. Bunun üzerine kağanıma arza çıktım. Şunu arz ettim Çinli, Oğuz, Kıtay… bu üçü birleşirse biz kalırız. Dıştan sarılmış gibiyiz. Yufka iken delmek kolay imiş, ince iken koparmak kolay. Yufka kalın olsa delmek zor imiş, ince yoğun olsa koparmak zor….” Tonyukuk 1. Taş Güney Yüzü- 06[1] Stepler İmparatorluğu, TTK Yayınları, , Rene Grousset, 2011 Stepler İmparatorluğu, TTK Yayınları, Rene Grousset, 2011 Orhon Yazıtları, TDKYAYINLARI, Talat Tekin[4] Eski Türk Toplumu Üzerine İncelemeler, Doğubatı Yayınları, 2011 Eski Türk Toplumu Üzerine İncelemeler, Doğubatı Yayınları, 2011 Felsefenin Bin Yılı, İzdüşüm Yay. Rom Harre, 2003, Türlerin Kökeni, Evrensel Yay. Charles Darwin, Giriş[8] Türk Gümrük Tarihi, 1Cilt. TTK Bas. Dr. Turhan Atan,
Türk yazı dilinin ilk örneklerinin ortaya konulduğu, eşi bulunmayacak değerde bilgiler içeren Orhun Yazıtları, her Türk’ün hakkında bilgi sahibi olması ve onu okuyup hakkıyla benimseyerek Atalarımızın verdikleri uyarıları dikkate alması gereken büyük bir abidedir. Çünkü o kutlu yazıtlarda bilge, alp, inançlı ve pek yürekli atalarımızın, binlerce yıl önce dünyaya düzen vermek ve Türk soyunu, kültürünü, ulusunu… bengi ebedî kılmak için yaptığı çalışmalar neticesinde oluşan Türk tarihi yazılmaktadır. Orhun Yazıtları’nın değerini anlatabilmek için “Çünkü…” ile başlayan tümceler arka arkaya dizilebilir. Ben, yazıma yazıtların değerini ustalıkla dile getiren büyük Türkolog Muharrem Erginin Orhun Abideleri adlı yapıtındaki bir paragraflık alıntıyla başlamak istiyorum “Türk adının, Türk milletinin isminin geçtiği ilk Türkçe metin. İlk Türk tarihi. Taşlar üzerine yazılmış tarih. Türk devlet adamlarının millete hesap vermesi, milletle hesaplaşması. Devlet ve milletin karşılıklı vazifeleri. Türk nizamının, Türk töresinin, Türk medeniyetinin, yüksek Türk kültürünün büyük vesikası. Türk askeri dehasının, Türk askerlik sanatının esasları. Türk gururun ilâhi yüksekliği. Türk feragat ve faziletinin büyük örneği. Türk içtimai hayatının ulvi tablosu. Türk edebiyatının ilk şaheseri. Türk hitabet sanatının erişilmez şaheseri. Hükümdarâne eda ve ihtişamlı hitap tarzı. Yalın ve keskin üslûbun şaşırtıcı numunesi. Türk milliyetçiliğinin temel kitabı. Bir kavmi bir millet yapabilecek eser. Asırlar içinden millî istikameti aydınlatan ışık. Türk dilinin mübarek kaynağı. Türk yazı dilinin ilk, fakat harikulade işlek örneği. Türk yazı dilinin başlangıcını milâdın ilk asırlarına çıkartan delil. Türk ordusunun kuruluşunu en az 1250 sene öteye götüren vesika. Türklüğün en büyük iftihar vesilesi olan eser. İnsanlık âleminin sosyal muhteva bakımından en manalı mezar taşları. Dünyanın bugün belki de en büyük meselesi olan Çin hakkında 1250 sene evvelki Türk ikazı…” [1] Türk yazı dilinin ilk örneklerini gördüğümüz bengü taşlar, bugün hâlâ yaşayan Orkun Irmağı’nın [2] çevresine dikildiği için onlara “Orhun Yazıtları Abideleri” denmiştir. Aynı zamanda yazıtlara, Göktürkler döneminde dikildikleri için “Göktürk Yazıtları” da denmektedir. Ayrıca bir de “Yenisey Yazıtları” vardır ki, bunlar Orhun Yazıtları ile aynı değildir. Kesin olarak bilinmese de, Yenisey Yazıtları’nın Orhun Yazıtları’ndan daha önce dikildiği tahmin edilmektedir. Orhun Yazıtları, yaklaşık olarak 720 – 735 li yıllar arasında dikilmiştir. Dikili taşlardan önemli olan üç tanesi “Kül Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk Yazıtları” dır. Kül Tigin ve Bilge Kağan, 2. Göktürk Devletinin kurucusu olan İlteriş Kutlug Kağan’ın çocukları; Tonyukuk da dönemin veziridir. Yazıtları çok fazla tarihsel veya karışık bilgilerle anlatarak yazıyı sıkıcı hâle sokmadan, yazıtların içeriğinden bahsetmek istiyorum.[3] Türkler o dönemlerde askerlik alanında çok ileriydiler ve birçok ulusa örnek olacak kadar gelişmiş bir orduya sahiptirler. Hem o dönemin koşulları hem de Türklerin bağımsızlık tutkuları nedeniyle Göktürkler döneminde çok sık savaşların yapıldığını görüyoruz. Doğal olarak yazıtlarda da savaşlardan bahsediliyor. Zaten Bilge Kağan’ın, Kül Tigin’in ve Tonyukuk’un taşlara yaşadıklarını yazdırıp kendilerinden sonraki kuşaklara onu bırakması, bir bakıma Kağanların topluma hesap vermedir. Bu da “ilk tarih yazılarının” oluşmasını sağlamıştır. Yazıtlarda genel olarak savaşlar, kağanların değişmesi, aile ilişkileri, cenaze törenleri, Türk ulusuna uyarılar ve o dönemdeki yaşantı anlatılmaktadır. “Kiyük yiyü, tabışgan yiyü oturur ertimiz.” [Geyik yiyerek, tavşan yiyerek oturuyorduk.] gibi tümcelerin bulunması, o dönemdeki yaşam biçimimizi az çok ortaya koymaktadır. “Tegdükin Türk Begler kop bilir siz. O süg anda yok kıldımız.” [Hücum ettiğini Türk Beyleri’nin hep bilirsiniz. O orduyu orada yok kıldık.] denmesi, Türklerin o dönemde de ordularının çok güçlü olduğunu gösteriyor. “Türk Oğuz begleri, buduñ eşiding? Üze tengri basmasar, asra yir teliñmeser, Türk buduñ, ilingin törüngin kim artatı udaçı erti?” [Türk Oğuz beğleri, ulusu, işitin Üstte gök çökmese, altta yer delinmese senin ilini, töreni kim bozabilecekti?] diye Türk budununa uyarıda bulunulması da, hem o dönemdeki Gök Tanrı Dininin izlerini taşımakta hem de ulusun güçlendirilmesi için güdülendiği görülmektedir. “Kül Tigin ol süngüşde otuz yaşayur erti. Alp Şalçı akın binip oplayu tegdi. İki erig udu aşuru sançtı.” [Kül Tigin o savaşta otuz yaşında idi. Alp Şalçı atına binip atılarak hücum etti. İki eri takip edip kovalayarak mızrakladı.] bölümü ise, yazıların birçok bölümünde anlatılanlara benzer savaş sahnelerini gözümüzde canlandırmaktadır. Yazıtların çoğu, Kül Tigin ve Bilge Kağan’ın yeğeni olan Yollug Tigin tarafından yazılmıştır. Kendisi de bazı yazıtların bir yüzüne şöyle not düşmüştür “Bunça bitig bitigme atısı Kül Tigin atısı Yollug Tigin bitidim. Yigirmi kün olurup bu taşka bu tamka kop Yollug Tigin bitidim.” [Bunca yazıyı yazan Kül Tigin’in yeğeni Yollug Tigin, yazdım. Yirmi gün oturup bu taşa, bu duvara hep Yollug Tigin, yazdım.] Çok ağır ve sert taş kalıplarının üzerine, yazı yazmanın ne kadar zor olacağı, birazcık düşününce anlaşılabilir. Taşlar üzerine yazıların çiviye benzer bir demire, çekice benzer bir aletle vurularak yazıldığı bilinmektedir. Zaten bunun için de o dönemde “yazı yazmak” eylemi “bitimek, tokımak, urmak” sözcükleriyle karşılanmıştır. Fakat bazı dikili taşların “boyandığı” da bilinmektedir. Yazıtların arasındaki mesafe değişmekle birlikte, yaklaşık 1 km’dir. Yazıtlar sağdan sola ve yukarıdan aşağıya doğru yazılmıştır. Bazı taşlar, kaplumbağa biçimindeki kalıpların içerisine oturtulmuştur. Dikili taşların dört yüzünde de yazı bulunmaktadır. Yazıtlar, Türkçenin gücünü ve köklülüğünü ortaya koyması yönüyle çok önemlidir. Türk Dili’nin ilk yazılı kaynakları olan ve yazı dilinin ilk örneklerini oluşturan Orhun Yazıtları, bundan bin yıl öncesinde bile düzenli ve güçlü bir dilimizin varlığını kanıtlamaktadır. Orhun Abideleri’nde geçen sözcüklerin %99’una yakını Türkçe kökenlidir. Türkçe kökenli olmayan sözcükler de Çinli generallerin veya ordu gönderilen yerlerin “özel” adlarıdır. Bugün Türkçenin kökeni ile ilgili bilgilerimizin çoğuna, Orhun Yazıtları’ndan hareket edilerek ulaşılmıştır. Orhun Yazıtları’nda Türkçemizin o dönemdeki “söz varlığı” da aşağı yukarı ortaya koyulmuştur. Morris Swadesh adlı ünlü bir dil bilimcinin yaptığı çalışma sonucunda elde ettiği “yüz temel sözcük listesi” ne baktığımız zaman, bu sözcüklerin 64 tanesi yazıtlarda geçmektedir. Yukarıda yazıtların çok “sınırlı” alanda bilgiler içerdiğini ve genelde “savaş, ordu, kağanlık…” ile ilgili şeyler anlatıldığını söylemiştik. Bunun için, yazıtların o dönemdeki söz varlığını tam olarak ortaya koyamayacağını söyleyebiliriz. Bunu bir örnekle açıklamak gerekirse Yazıtlarda M. Swadesh’in belirlediği 100 sözcükten “burun ve ağız” sözcükleri geçmemektedir; fakat “diş, baş, kulak” gibi sözcükler yazıtlarda geçmektedir. Mantıklı olarak düşünüldüğünde, bir ulusun dilinde “diş, kulak ve baş” için sözcük varken, “burun ve ağız” için sözcüğün olmaması saçma olur. Bu sözcükler kuşkusuz o dönemde dilimizde bulunuyordu; fakat Yazıtlar’da bu sözcüklerin kullanılmasını gerektirecek konular anlatılmadığı için, bu sözcükler kullanılmamıştır. Orhun Yazıtları, aynı zamanda bir “seslenme – hitabet” sanatı ürünüdür. Bilge Kağan’ın Türk Budunu’na seslenişi, onları uyarışı gerçekten bir “sanatçı” edasıyla yazılmıştır. Ayrıca Tonyukuk’un bilinen ilk Türk tarihçisi olduğu söylenmektedir. Kuşkusuz bin yıl önce bile “edebî” anlamda çok büyük değer taşıyan ve bugün hayranlıkla okunan bu yazıtların oluşturulabilmesi için, o dönemden çok daha öncelerde dilin uzun süre işlenmesi ve bir “yazı ve yazın dili” hâline gelmesi gerekmektedir. Bu da, Türkçemizin yaşı sorununa farklı bir bakış açısı kazandırmaktadır. Dikkatle incelenirse, yazıtlarda “renk, oluş, yer, yön, doğa, hayvan, zaman, duygu, düşünce, akrabalık, sayı, yaşam, savaş, askerlik, sanat…” adlarının kullanıldığı görülür. “Böri Kurt, Tabışgan Tavşan, Tonguz Domuz, At, Buka Boğa, Kiyik Geyik, Teyeñ Sincap, İt, Koñ Koyun, İñek” gibi hayvan adları bile, o küçücük metinlerdeki büyük söz varlığımızı göstermeye yeterlidir. Ayrıca yazıtlar, bin yıl öncesinde bile dilimizde belirgin bir soyut kavram zenginliğinin gözler önüne serilmesini sağlamıştır. Yazıtların, yüzlerce yıl sonra gün yüzüne çıkarılması da ilginçtir. Orkun – Yenisey Irmağı çevresinde dikili taşların olduğunu söyleyen bazı kişiler, o yerlerin bazı bilim adamlarınca ziyaret edilmesini sağlamıştır. Türk olmayan bir doktor ve subayın dikili taşları gördükten sonra onlar hakkında verdikleri kısa bilgiler, Batı’da dikili taşlara olan ilgiyi uyandırmıştır. Büyük dil bilimcilerden olan Wilhelm Radloff ve Wilhelm Thomsen, yazıtların kime ait olduğunu bulmak için yazıları okumaya çalışmışlardır. Kül Tigin Yazıtı’nın Batı yüzündeki Çince yazıyı hemen fark edip okumuş ve yazıtların Türkler’e ait olduklarını açıklamışlardır. Daha sonra W. Radloff ve W. Thomsen yazıtları okuyabilmek için resmen yarış içerisine girmişlerdir. Danimarkalı dil bilimci W. Thomsen, yoğun çalışmaları sonucu yazıtların sağdan sola doğru yazıldığını ve “Kül Tigin, Göktürk, Bilge Kağan” gibi yazıtlarda sık geçen sözcükleri çözüp, bunlardan hareketle ünlü ve ünsüz sesleri çözdüğünü açıklamıştır. Bu aşamadan sonrası çorap söküğü gibi kendiliğinden gelmiştir. Türk Dünyası’nın bu çalışmalar bittikten sonra Göktürk Yazıtları’ndan haberdar olması yüreğimizi burksa da, yabancı dil bilimcilerin yazıtlar üzerindeki ilgisi ve yoğun çalışmaları takdir edilecek bir duruştur. Türk Dünyasında Yazıtlarla ilgili ilk olarak Necip Asım ve M. Fuat Köprülü çalışmıştır. Daha sonra Hüseyin Namık Orkun, Muharrem Ergin, Nihal Atsız, Ahmet Bican Ercilasun, Osman Fikri Sertkaya ve Cengiz Alyılmaz gibi büyük Türkologlar dikili taşlar üzerinde çalışmalar yapmışlardır. Son olarak yazıtların bugünkü durumundan bahsedeceğim. Orhun Yazıtları, tıpkı Ötüken Ormanları gibi bugün Moğolistan sınırları içerisinde bulunuyor. Yazıtlar bulunduktan ve önemi kavrandıktan sonra Türklerin yazıtlara gösterdikleri yoğun ilgiler nedeniyle, Abideler’in bulunduğu alan koruma içerisine alınmış durumda. Dikili taşların çoğu, bugüne gelene kadar korumasız bir biçimde geçirdiği yüzlerce yıl içerisinde oldukça yıpranmış. Bazı taşların belirli yüzleri, rüzgarın etkisiyle aşınmış ve üzerindeki yazılar okunmayacak duruma gelmiş. Fakat şu anda yazıtların hepsi koruma altına alınmış, bazıları anıt yapılar içerisine alınmış durumdadır. Ayrıca dikili taşların yıpranmış bölgeleri, çeşitli yöntemlerle okunabilecek duruma getirilmiştir. Bugün Moğolistan’daki Orhun Yazıtları için geziler düzenlenmekte ve birçok Türkolog yazıtlar üzerinde çalışmalar yapmaktadır. [4] Yavuz TANYERİ 1. Prof. Dr. Muharrem Ergin’in alıntısını yaptığım bu yazısının devamını okumak için Boğaziçi Yayınları’nın bastırdığı “Orhun Abideleri” adlı yapıta bakabilirsiniz. 2. “Orkun” adı, “Or + Kun” biçiminde oluşmuştur. Eski Türkçede “or“, “yer” demektir. “Kun” ise, atalarımızın adı olan “Hun” adının Eski Türkçedeki biçimidir. Buradan anlaşılacağı gibi “Orkun” adı, “Hunların yeri” anlamına gelmektedir. Bugün dikili taşların bulunduğu yerler, bir zamanlar Türkler’in yurduydu… 3. Daha fazla bilgi için “Prof. Dr. Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, Boğaziçi Yayınları” yapıtına bakabilirsiniz. 4. Günümüzde Orhun Yazıtları üzerinde en çok çalışan Türkologlardan biri, değerli hocamız Doç. Dr. Cengiz Alyılmaz’dır. Orhun Yazıtları’nın bugünkü durumunu merak edenler, birkaç yıl önce Orhun Yazıtları’nı gece gündüz demeden inceleyen ve hatta dikili taşların dibinde uyuklayan değerli hocamızın “Orhun Yazıtlarının Bugünkü Durumu” * adlı yapıtına bakabilirler. Yorum Yap! Yazı Ayrıntıları... Yazdır! Bu Yazıyı Paylaşın!
göktürkler ve orhun abideleri proje ödevi